İsmi Canceria olan ve ay tarafından yönetilen gezegende yaşayan Canceryanlar, uzaylıya benzemezlerdi. Öncelikle yeşil değillerdi, garip görünümlü koni şeklinde bir kafaları yoktu ve ağızlarından et yiyen bir bitkiye benzeyen yaratıklar çıkarmazlardı. Canceryanlar bildiğimiz insan görünümündelerdi, farklı renkler, farklı ebatlar, farklı şekillerde gelirlerdi ama ilk bakışta uzaylı olduklarını anlamazdınız. Şeklen farklı farklı tiplerde olsalar da, onları … Okumaya devam et
Filed under Hikayemsi …
Ağır çekim
Sene kaç bilmiyorum. İtalya’nın bir köyünde yaşıyorum. İsmim Deniz, bu köyün yerlisiyim. Küçük dağlık bir köy burası. Yemyeşil Toskana vadilerine tepeden bakıyoruz, aşağısı alabildiğine yeşillik. Sanki bir çizgi filmden fırlamış gibi pastel renklerde bir cennet… Gün batarken gökyüzünü kırmızılı turunculu pembeli bir renge boyuyor. Yamaçlardaki tek tük evler belli belirsiz seçiliyor. Sarı sarı, balya balya … Okumaya devam et
Ev alma, komşu al
Babamız yurt dışında olduğu için kedi meselesini ben halletmek zorunda kaldım. Oysa kedilerden de, kedi kokusundan da tiksinirim. Hele ki ölü kedi kokusu. Hoşlanmadığım şeyleri yapmak zorundayım çünkü ben bir anneyim. Korumam gereken iki güzel yavrum var. Ve onlar öyle canayakın, öyle iyi, öyle akıllı çocuklar ki… Biri henüz üniversitede. Diğeri ise yeni mezun oldu, … Okumaya devam et
Pretty Enough
Smurfette was a plain-looking, blue girl when she was first created by Gargamel. It’s the Papa Smurf who used his spells and magic and made her the blonde sassy chic that she is, the vixen who disrupted the peace among the Smurfs. Who really is to blame here? The Smurfette for setting fire into tiny … Okumaya devam et
Meme
Sabah uyandığımda ilk gördüğüm şey bir çift meme oldu. Siz oh oh ne güzel, demeden önce açıklamam gereken şey şu ki: Yanımda bir kadın yoktu. Yani memeler, her ne kadar tam sevdiğim kıvamda, ne büyük ne küçük, avuç içinden hallice de olsalar, bir kadının göğüs dolaylarına ilişik değillerdi. Maalesef ki, memeler bana aitti. Yani, önceki … Okumaya devam et
Slaying Dragons
I don’t normally sit in a lousy bar and drink some cheap Chardonnay at 10 in the morning. This morning I do, cause this morning, I woke up, went to court and got divorced. It could be the wine but I’m sitting here, wondering what Maisy would have to say about all this. Maisy, my … Okumaya devam et
Kahpe felek
Otobüste yanıma oturduğunda, elinde benim en sevdiğim kitap vardı. Benim. Başkasının değil, benim. Dedim ki, bu bi işaret. Gülümsedim. Gözleri güzeldi. Sakallarının arasında, tek tük kızıl teller vardı. Neden sevdiğimi bilmediğim garip şeylerden biriydi. Hoşuma gitti. Yine gülümsedim. Tişörtü solmuş bir siyahtı, o kadar solmuş ki fümeye kaçıyordu. En sevdiğim tişört rengi. Bir de omuzları … Okumaya devam et
Ya koyunlar?
Uykusuzluk hastalığından muzdarip bir küçük çocukla tanışmıştım zamanında. Uyuyamadığı gecelerin her birinde oturup teker teker koyunları sayardı, çitten atlayan koyunlar bir süre sonra sıkıcı olur, çitten atlatmak yerine koyunlarına başka başka hareketler yaptırırdı. Kimisi, tamamen atıyorum, bale adımlarıyla çitin üzerinden zarifçe atlarken, kimisi ise limbo yaparak çitin altından kayardı öbür tarafa doğru. Çocuksa sabah ezanıyla … Okumaya devam et
Mürekkep ve kardelen
Her yerinde “sakın bana dokunma” yazıyordu ama sen duramadın, değil mi? Gördüğün en güzel adamdı çünkü o. Tertemiz, iyi, dürüst, mert. Delikanlı derler ya hani, sözlükteki karşılığı gibiydi o adamçocuk. Onu sevmeden duramazdın, değil mi? Onu hayatına alıp, onu sevip, güya koruyup, sarıp, sarmalayıp onu öldürmeden, tertemiz bakışlarına gölge düşürmeden duramazdın değil mi? Tamamen atıyorum … Okumaya devam et
Mavi
Yeni bir elbise almışım kendime. Çok severek. Tamamen atıyorum da hani görür görmez “tam bana göre” dersin bazen, fiyatına bir kere dönüp bakmazsın ya öyle işte. Neyse ne, bu elbise benim demişim, almışım. İyi ki de almışım, her giyişimde aynada kendime bakmadan duramıyorum. Bakıp bakıp gözlerime inanamıyorum. “Oha! Ne kadar yakıştı bu elbise bana, ne … Okumaya devam et
Sevgilim…
“Benim bir sevgilim var!” dedi yüksek sesle, aynanın karşısında kendine bakarken. Oyunculuğu beceremeyen bir adamın abartılı ton ve vurgusunu hissetti sesinde. Beğenmedi, bu sefer de heceledi, sev-gi-liiiiii! I-ıh yok, gene olmadı. Kız arkadaş’ı denedi, olmayınca olmuyor işte, alışmadık dötte don durmuyor, “kız arkadaş” sözcükleri ağzından çıkarken, ağzı sanki sesleri filtreledi, kız arkadaş değil de, tamamen … Okumaya devam et
Şık
Nina Simone çalıyor arkada, derinden, hafif hafif… Elimde bir kadeh kırmızı şarap var. Karşımda hoşuma giden, içimi pırpırlandıran bir adam. Tatlı tatlı sohbet ediyoruz. Şaşırtıcı olan, bu kadar urban style bir romantizme alışık olmamam. Hani tamamen atıyorum olur ya, New York temalı filmlerin, eski klasiklerin daha olgun, daha şık, daha metropoliten bir romantikliği. Öyle işte… … Okumaya devam et
Bi bilezik, bi lanet, bi de adam
Tamamen atıyorum hani Ortaköy’de filan satılan o salak saçma bilezikler var ya, işte onlara dair bir hikayeymiş meğersem bu. Bir dilek tut dediler ya sana, o gün bileziği koluna takarken… Ne zaman ki kopar, o zaman dileğin gerçekleşecek diye büyük büyük konuştular ya hani… Hah işte o bilezik. Güldün hafiften o gün, iyi ya, dedin. … Okumaya devam et
Pastanede aşk başkadır
Okuyacağınız bu hikayecikteki kişi ve olayların hepsini tamamen atıyorum. Her gün geçtiğim sokakta bir pastane var. Sık sık gidiyorum, sabahları bi limonata içip, bir poğaça alıyorum. Günlük bir rutin oldu benim için bu ne zamandır, uğramazsam eksik kalıyorum. Bir gün pastanenin önünden geçerken, bi adam görüyorum. Adam gözlerimi alıyor, bembeyaz bir gülümseme, ışıl ışıl gözler … Okumaya devam et